Ne Yazmışım

25 Aralık 2009 Cuma

Usul Tutsaklık



Alnıma düşen kurşuni yazgılara
Kayıtsız
Soru işaretlerinin uçurumlarında
Sendelerim

Göçlere bir türlü havalanamayan
Kanatlar
Kırlangıç sürülerine imrenir
Göğün avlusuna asılan puslu bakışlar
Yollara birikir

Göğsümüzün mülkü sandığımız aşkın sessizliğini
Duyarım
Soylu karanlıklarımda
Düşündükçe bulanıklaşır dibi
Tortulu
Yaşam ırmağı
Susarım

İçsesimizi kısar
Boş kalsın isteriz kuşkumuzun mezarları

Kılı kırk yaran çıkmazlarımızda
Yıkılır
Büyük laflardan diktiğimiz kuleler

Yerlere göklere sığdıramadığımız
Sevda
Dilimizde dalgalanır

Ve

Ne zaman gözü açılsa us un
Fırtına çıkar göğün kınından




Semra Arıkan

10 Aralık 2009 Perşembe

Eskiyen Zaman


Ayarsız takvimler vuruyor
Uğrakları seyrelmiş sehrimin
sokaklarını

Karamsar rüzgarların
Panjurlarını eskittiği
Pencerede

Gözlerim

Geciken bir eskicinin
Yılgın gölgesinden yükselen narasını
Bekliyor

Saklanan anılar
Ağarmış
Kokuyor tavan arası

Akşamın ucundan bir ağırlık sızıyor
Göğsüme
Yaşamın geçit töreni sahneleniyor
Gözlerimin perdesinde

Söylenmemiş sözlerin mektuplarını
Biriktiriyor
Usumun postacısı

Batık bir kentte uyanıyorum
Ellerimde sıkıca
Tuttuğum
Ellerin sanıyorum

Uykuya dalmak isteyen
Tozlu bir kentin gözüne batıyor ay

Nasırlı bomboş avuçlarımdan
Zaman kayıp giderken


Semra Arıkan

Sağduyum


Usul usul düşüyor
Naif bir ay ışığının teninden
Fısıltı
Sesinde büyüyor aşkın adı

Sakın çekme gözlerini üzerimden
Zihnim bulanır
Üvey ağrılar yumruklar
Göğüs kafesimi

Varlığının sihrine çizilirken
Tüm mutluluk resimleri
Uzun kış uykularından uyanıyor
Aklım

Bin kenti fetheden gülüşünün
aydınlığında
Yazgımın derinliklerinden
Çıkıyor
Devrik cümlelerim

Güçlü bir teselli esintisi okşar yanağımı
Kozasından sıyrılır ruhum
Kutsanır
Usa yatırdığım yılgın önsezilerim

Kaygı odalarına serdiğim perdeleri
Söküyorum
Gözlerimden

Öylece bakıyorum gök/yüzüne



Semra Arıkan

20 Kasım 2009 Cuma

AF



-Tanrının henüz yazmadığı günlüğünden
Boş bir sayfa gibi
Gün.

Yaşam sahnesinin
Süslü
Dar koridorlarında
Ruhundaki aynaların oyunu
Yüzüne vuran

Tenor haykırışların bahanesi
Devrilen yeminlerin
Surları
Keskin yol ayrımlarında
Med cezir kararları

Yanlış adreslerden toplandığın
Derin boşluk
Gözlerini yıkadığın

Fırtınanın terli sırtında
Şimşek aydınlığı
Kapıldığın sanrı

Uçurumun baş döndüren
Çekiciliği
Bedenini sorgusuzca bıraktığın

Ve

Artık suskun tanrıların kucağında
Affın elçileri
Sonsuzluğun ölüm uykusunda

17 Kasım 2009 Salı

Sarhoş Saatler


Bahardan kalma son yağmurlar tarıyor
Çiçeklerimin saçlarını

Başı dönen sarhoşluklara
Kanıyorum
Dudağında son damla kızıllığı

Üşümüyor parmaklarım
Uzak denizlerin boyalı oltalarına tutunuyorum

Kırmızı gül yaprakları yol alıyor
Damarlarında
Kalabalıklaşıyorum

Ayık uyanmayacak sokaklarım
Sabaha

Dudağının kıyısında uzanır
Sarışın tebessümler
Örtülü sırlar dökülürken
Ilık bir soluğa

Mahsenlerin sessiz koridorunda
Saklanır
Akşamüstü rüyalarım

Işıltılı bir kadehin
Kıpkırmızı izinde aşk
Kansam
Issız ruhum dağılacak


Semra Arıkan

6 Kasım 2009 Cuma

Zamana Yenik Düşerse Aşk


Bıkıp usanmadan
yelkovanın akrebi sırtlandığı
başına buyruk tavırlı zaman

Sevdayı damıttığım
büyülü masal bahçelerinden koparıp beni
yaşlı, çirkin dünyanın meydanlarına asan

Sevgilinin avuçlarına ektim
titreyen parmaklarımı
Nefesini yüzüme mühürledim

Gece demir atan ay'a bıraktım
ceplerimde kutsanmış aşk satırlarını

O an geldiğinde
Zaman vurursa ruhumun boşluğuna
kayarım yıldız gibi cennet kokulu göğsünden
Kızıl güller dökülür damarlarımdan

Gözlerim kapandığında
kirpiklerim secde eder
Yanağımın kumsalına bıraktığın İzine

Unutma sevgili

Özlemlerimizle tutuşturup
göz yaşlarımızla söndürdüğümüz
Sevdamızı



Semra Arıkan

3 Kasım 2009 Salı

Mağrur Veda


İpek bakışlı günahların
Okyanus derinliğine
Bırakılır kalbi şiirin

Ve şairin gül kaleminde
Kanar kırmızı imgeler

Boy verir
Alnına düşen
Uçsuz bucaksız kederli çizgiler

Görkemli vedaların kavşağına geldiğinde
Ağırlaşır cezası
Gözlerin

Yakarışları yükselir
Dudakları
Mühürlü seslerin

Kayboluşunu izler
Sallanması beklenen elin

Bir sırtın gölgesinde çakılır
Son bakış

Dilinden düşüremediği son kelimenin hecesiyle
Geride bıraktığı anıları
Örter
Mağrur bir sukünetle




Semra Arıkan

Bedel


Düşlerinden yoksul gözbebeklerin
Yanacak
Kabusları gardiyan uykularda

Dudağındaki son gülüşün
Düşecek kaldırımlara
Öfkesi sustalı sözlerin keskinliğinde

Kör bir perde iner şimdi kalbimin
Soğuk odalarına

Göze aldığım o koyu zulüm
Nabzında atacak

Göğsündeki aynalar
Kırılıp
Gül rengi gülüşlerin kanayacak

Hiddetim sızar iliklerime
Islak yeminlerin
Gölgesinde
Aşkın lanetli hesaplaşması

Kentlerin meydanlarında
ateş çiçekleri bitecek
Kor kızıl

Cehennem kuyularında
Aldanmış
Bir sevda çığlığı
Şimdi
Soluksuz iç çekişlerinde ödenecek
Bedel

…..

( İç çekişlerimde boğulacak nefesin )




Semra Arıkan

19 Ekim 2009 Pazartesi

Mavi Yanılgı




Yalan bir maviye açtım gözlerimi

Dönüş yollarında yitirdiğim
Bakışların

Sırılsıklam
Sevinçlerim tutuklanmış

Sevda resimleri indirilmiş
Duvarlarım

Habersiz
Kalp
Mutluluk hakkını kullanmış

Bir güz yaprağı gibi titreyerek
Düşüyor heceler

Avuçlarıma
En son dokunduğu yerden

Hüznün elleri boğuyor her bir teselliyi

Kül ettiği zamanı
Savuruyor
Çığlık çığlığa
Koynuma sığdıramadığım
Aldanışım

Bekliyor

Usunda infilak saklayan
İsyanlarım

Yalan bir masala kapıyorum gözlerimi
Söndürün gökteki yıldızları
Üşürsem
Karanlıklarda
Pişmanlığımla örtün üzerimi


Semra Arıkan

8 Ekim 2009 Perşembe

Hüzün Söküğü



Kutsal yalnızlıkları
Beyaz göğsünde uyutan zambak
Düşle gerçek arası bir yerde

Çelişkilerde çırpınan
Akçıl yaşamı soğurur
Bağışlanmaktan da bir o kadar uzak

Aşka yakıştırılan tüm sıfatlar
Kilitlenir boş odalara
Ve
Yüzünü
Çizen suçlu parmaklar

Elden ayaktan düşen sabırların
Suskun çığlıklarında
Kanat çırpar
Aşk
Mirasından yoksun ettiği
Sevgi savurganı kalp





Semra Arıkan

Yaşam Öznem Düştü



Sesimi
Sözlerimi de al
Her şeyim gidiyor benden

Çarpılan duvarların peşinden

Adımlarımın kanıksadığı yollarda
Yanımda yürüyen gölgem
Kimin bu eller
Korkmam sanıyordum
Kimin bu solgun yüz

Adsız bir mevsimde
Arka kapısından sürülüyorum aşkın
Eylül sızıyor hüznüme

Çocukluğumun gözleri kapalı
Bileğimde asılı renkli balonlar
Yaşlanıyor

Yaşam öznem düşüyor
Varoluş cümlelerimden

Giderken tüm sözlerimi de al
Sesim
Suskun raflarımda
Sonbahar



Semra Arıkan


Şiirime katkısını hediye eden Sevgili Emre Küçükoğlu na teşekkür ederim.

24 Eylül 2009 Perşembe

Bitiş Sureti


.

Ruhsatsız bir aşk vurdu sevdamı
Dağılan suretinden
Hıçkırıklar sızıyor

Zehirli bir suskunluk
Öperken dudaklarımı

Satılık bir sadakat yağmalıyor
Göğsümü
Meteliksiz kalıyor dilim

Issız ifadeler ihlal ediyor yüzümü
Kaçak bakışların gölgesinde

Telaşlı bir rıhtım kapısında
Hasrete uğurlarken
İlk kurşun ağırlığı
Göğsüme sapladığın

Saklarım herkesten
Vakitsiz düşen parmak izlerini

Artık boşuna
Yeniden kurgulamak sevmeleri

Çoktan pimi çekilmiş vedanın





Semra Arıkan

17 Eylül 2009 Perşembe

Eksik Sabahlar Antolojisi

.







Bu sabah da ağladın aynanın karşısında
Gözlerinin şişliği gitsin diye suyu bol vurdun yüzüne
Havluyla her kurulamanın ardından yeni bir dalgaya engel olamadı kirpiklerin
Bu sabah da dün sabah olduğu gibi ağlayarak kapattın banyonun kapısını. Dönüp sana baktım, yorgun güzelliğine. Saçma ‘günaydın’ tonunu duymadım. Başımı öne eğdiğim an suçlu sayılmam. Her sabah, bu sabahki gibi olmak zorunda mı?


Aynı evin içinde bile bir yerlere yetişme telaşındasın. Tek düşüncen uzaklaşmak benden. Elimden geleni yapmama rağmen bana alışamadın. Ne annen gibi içimden çıkarabildim seni ne de oğlun gibi ruhlar aleminde sürdürebildim yaşamını. Gece “Işıkları kapatma” dediğimde “Oğlum” dedin; alnım göğsünde ilk sevişme gibi beyazken annenden nefret ettin. Eksiktin, yeteneksizdin, kusurdun.


- her gün çözdüğüm bulmacanın boş kalan tek sorususun -


Seni sokakta bırakan kardeşlerinden sonra uysallığını yitirme ödevini başarıyorken sessizliği seçtin. Kelimelerinle değiştin aramızda. Saçların, kıyafetlerin, dinlediğin müzikler, gittiğin kafeler, içkin, sigaran, parfümün… değiştirdiğin her şeyi anlarım. Dinini bıraktığında yüreğinden sana olan inançları sarstın. Uzun yolculuklar istedin. Gezdin ve yine döndün, yine aynı.


Senin için zor olan bu’ysa o halde konuşmayacaksın. Bir şehri terk eder gibi durup uzaklıkları düşünmeyeceksin. Dün gece ‘yeni biri’ için harcadığın saatlerin ‘yazık’lığına kıbleye dur. Bütün kaza’larını eza et dilersen, omzunda yine iki melek ve gittiğin her yerde seni yolundan çıkaran aşk. İyimser ol, hiçbir zulüm sonsuza dek sürmez.


Yolundan çıkaran dediysem de aldanma. Bütün sözlerin sonunda kalıcı ne var aranızda. Sen dört köşe bir halde yaşamıyorsun hayatını. Gücünü tüketene kadar sevdiğini sandığın veya seni bitirene kadar somurduğunu düşündüğün ikisi de değil. Irmak çağlarken ona eğilen doyacağı kadar içer.


- ve sular durulduğunda daha berraktır -


Benim adımlarımda can güdüsü.
Nokta atışı yapar gibi şiirlerinden geçiyorum.


Kolunu yakalıyorum bu sabah da, evden çıkmadan önce. Saçlarının gümüş seslerine aldırmıyorum. Kadife bir pelerinle uçar gibiyken yürüyüşün duruyor: “Bu kalp senin”


Acılarından nice vedalar düşüp kayboluyor. Artık daha bir güzel koklayacağım gidişini. Hevesli bitecek güzlerden haziran ve inanmasan da renkler, gözlerime şiir bağlarken denizin uğultusunda ‘sevgili’ esenliği büyüteceğim.


Bu akşam da geleceksin yanıma.
Küçük gözlerini koyup boynuma soluklanacaksın.
Ağladığın dakikalar aklından geçecek mi bilmiyorum, susacaksın.
Bu akşam da dün akşam olduğu gibi uyuyacaksın.


Sisli güzelliğine bir şehir terk edilir. Bir şehir seninle eşleşir ve doğrular yakalanır üzerinden yükleri bıraktığın yaş’ta. Aramızda incelen günlerin duvarları birbirine yaklaştıkça ne ısındıran ne de serinleten evimizdeki ‘ruhsal’ varlığımız kayıtsız bir yeryüzüne dönüşüyor. Başım öyle dönüyor ki toprak, bileklerimde ayrışıyor; omuzlarımda yudumlanıyor; kasıklarımda kana karışıyor. Dağılıyorum, çünkü istediğinde beni toplayacağını biliyorum. Çünkü sen her dağılışından sonra kendini hiçbir yardım almaksızın yeniledin.


Denizler, rüyalar ve şairler bahçesinde yetişen küçük bir gözyaşından kendini doğuran o mucize sensin! Çırpınışının gücenmişliğini üzerinden atamayan hayat, senin yatağında olduğum için bana sert.


Gözlerimi bütün kapılara vurup tek tek kapatsam da zihnimde canlanıyor her sabah aynadaki mektup. Banyodan çıktığında öpmeyi istemek nefesini, o nemrut zarfı açmadan yırtıp atmak oluyor.


İçinde ayrılık kokan bütün aşklar ölüsünü bekleyen bir mezarın çıldırmasıdır.
Göz göze durduğumuz dizede kalbe yurt emziren gecemiz Azrail’e ölümü küstürür.


Yarın aynaya bakma.





Emre Küçükoğlu



Not : Sevgili Emre Küçükoğlu na bu duygu yüklü satırları blogumda paylaşmama izin verdiği için teşekkür ederim... Kaleminiz ve yüreğiniz hiç susmasın hocam..Sevgiyle

15 Eylül 2009 Salı

Aşk Direnişleri


Eylüle inat
Tutmayacağım hüzün kınalı ellerini

Şenlikler kurup o dumanlı dağların
Eteklerine

Şarkılar söyleyeceğim
Çığlık çığlığa
Sevda bahçelerinde

Asırlardır yalnızlık kokan gecenin gözlerini
Güneşe değdireceğim

Duaların yetmediği o çıkmaz günahları
Koynuma alıp
Kara sevdalı sancılar
Çekeceğim

Sarılmaların yoksulluğuna inat
Kollarımı sımsıkı asacağım
Varlığının meydanına

Acemisiyim ağır başlı vedaların

Tüm nasihatleri sağırlığa yatırıp
Tükenmişliklere inat
Gönlünde varolacağım

Aşkı yaratan tanrı adına
Yolunu söyle
Kalbine geleceğim.

Semra Arıkan 09/2009

20 Ağustos 2009 Perşembe

Gözdağı

Sessiz bir ezgi gibi kudreti
bakışlara gizlenen uçsuz bucaksız aşk


gönül tarlalarına büyülü tohumlar eker
Doğanın rengini esirgediği taşa can
Ürkek ruhlara gökkuşağından heyecanlar biçer


Seyyah bir güvercin kanadına yüklenen
Bilinmezlikler


sıkı sıkı avuçlarda tutulan
kırık dökük yaşam silüetleri
inadına açılmayan mühürlü sözler


dilinde
kelimelerden bir pusula
kaybolan sevgileri taşır, satır başlarına
üşüyen yüreği örter, ılık nefesli dudaklarıyla


Düşlerin binlerce sır lı kapısı var


Gece
anahtarını karanlığın koynunda saklar

ve

Her gece ağırlanmak için
kalp atışlarında beklenen dolunay
uykuları dolaşan haylaz çilingiri taşlar


Tanrı’dan çaldığı tükenmeyen sabrı
dev bakışlarda idamlara gönüllü gözler
Sesindeki huzura secde eder
Usul olur isyan çığlıkları


omuz başı uçurumlarında volta atıp
kararsızlıkların pazarlığı başlar
derinliklerde aşk küllenene kadar


kalabalık düşüncelerin ağlarına takılır ayaklar

arta kalanları toplanır
yaşanmışlıkların


umursamazlık vursun istenir kalbin surlarına
kaçış yolculuğuna hep tetikte adımlar

ve

her şeye rağmen
Uçmaktan korkmaz sevda kuşları
Aralanır tekrar üzerine kilitler
Vurulmuş düş kapıları
Kalp, aşk ın gözdağı





Semra Arıkan/ temmuz08

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Mevsimlerden Aşk


Temmuzun uçarı hallerine
Kanıp

Kış uçurumlarından
Sekiyorum
Aklımı çelen engin mavisine
Dalıp

Düş kuyularından çekiyorum
Aşkı

Acemi bir cesaret dokunuyor
Parmak uçlarıma

Telaşlı zamanlarla yarışıyor
Gecikmelerin ağır adımları

Eli kulağında

Birazdan
Gecenin
Teyelleri sökülecek

Ufkun başında beklediğim gün
Bakışlarıma doğacak

Sesine köprüler kurduğum sevgili

Sıkıca tutun güneşin ellerine
Gözlerinde açacağım
Gözlerimi yine



Semra Arıkan-25tem09

11 Ağustos 2009 Salı

Düş Rengi


Düş Rengi



gözleri
ne yöne eseceği meçhul, sema müptelâsı iki aşık gibi
ve rüzgargülünden kirpikleri olan


onlar ki , göğe açılan sırça köşk penceresinde
iki öksüz çocuk
bulutlarla evcilik oynayan


masmavi sürgün ve prangası isyankar gri
derin uykusu
sessizce saklandığı güneş korkusundan


kimi zaman cesur güllerde hışımla açan
bir çift diken
kapandıkça yaprakları demir parmaklık


ve aslında merhamet düşkünüydü gece mavisi
her gece yine ve yeniden
şefkatle kirpiklere sürülen


çünkü sözsüz bir masal gibi gözyaşlarıyla soğumuşlardı
güneşte eriyen o çelik bakışlar

düşündükçe derinleşen ve düşledikçe rengârenk
hayaller uğruna terkedilmiş hayatlar kadar gerçek


vurgun yemiş yıldızlara benzeyen
o bakışlar, suya düşmüş yelken gibi, ve
evden kaçmış yeni gelindi sanki her biri


bakmasını bilene engin deniz, uçsuz gök ve o büyülü yol
her şiirde kundaklanırdı geceleri büyüyen gözbebekleri


hazinesine giden sol yanı, gönlü, sakladığı inci tanesi
ve bakışlarında , her rengin özlemi o eşsiz rüya mavisi


uyku sandığım bir gecenin içinden yıldız kayarken gördüm
âh o gözleri,
hiç uyanmak istemeyeceğim
düş rengiydi

Metin Ertürk
.
Not : Sevgili Metin Ertürk e bu güzel şiirinde soluklanmamıza izin verdiği için teşekkür ederim.
Yüreğine sağlık, kalemin sonsuz olsun hocam. Saygılar

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Ruhun Tenhalığında

.






Bazen bir martı çığlığından
Düşer adım
Duyarım

Koşar yeniden
Hafızasına yenik yanılgılarım

Çıkışsız duvarlar öper soluklarımı

Yokluğun kamçılar suskunluğu
Şiir çeker ruhum
Sırtımda tenhalığın

Fakir bir elbise gibi
Mahcup
Utangaç sesim

Bir mayıs akşamını tutar ellerinden
günbatımı
Avuçlarında sırlarım

Göğsümün aralanan kepenklerinden
Süzülen kırlangıç
Kanadında
Atar kalbim
Ritmine yasladığım başımla

Beklerim

Yaz yağmurunun duru ellerinde
Kararsız bir bulut aklansın diye

Sararmış bir fotoğraftan gülümserken gözlerin



Semra Arıkan

İmlası Kırık

.







Kocamış dağın eteklerinden
Sıyrılıp kaçan, gezgin bir rüzgar
Zihnimin ezberlediği
Suretin

Anason tadında yükselir
Dilsiz kentin sirenleri
Batıl kederler yetiştirdiğim
Göğsümün yaylasında

Bir martı gezinir piyano tuşlarında
Adsız adımlara düşer
Yalnızlığı
Vurur duvarlara

Bulutlara karışır bakışlarım
Yüzümün sazlıklarından
Kuşlar
Uçuşur
İfadelerim

Maviliğin ıslak kapıları çarpar
Gözlerime
Kimliksiz bir ayna
Çatlar
Avuçlarımda
Biriktirdiğim kırıntılar

Varlığının gölgesinde
İpekten bir düğüme astım
İmlası kırık sevdamı

Nasıl düğümlersen / Düğümle




Semra Arıkan

30 Haziran 2009 Salı

Sözsüz Yansımalar







Ömür çatısının oluklarından
Delice koşar
Yüzünüzde dağılır
İfadeler

Kırılır
Umutlarınız içinizde

-Farkındayım- birikir

Yarı baygın akşamüzerleri
Tıpkı bir şarkının
Tekrarlanan sözleri gibi

Günü
Yeniden göreceğindendir sevinci
Vedalaşırken
Buğulansa da gözleri

Düşüyorum
Dalgınlığınızda ufkunuza
Gurubunuzda sönmeyen aydınlığınıza

Gözyaşlarınızda bir çift sandal
Gözbebekleriniz
Ve
Hüznü çekmekten yorgun
Kürekler
Kirpikleriniz

Hafızanıza sinen eski sözlerin
Kokusunu silkeleyen
Bıkkın ellerinizi
Öpüyorum

Sigaranızdan çektiğiniz
Her derin nefeste
İslenir ciğerlerim
Kederinizden
Unutur dudaklarım şarkınızı

Şimdi gözlerimde mil
Gece
Uyuyabilsem
Yüzünüzdeki hüznü görmeden




Semra Arıkan

18 Haziran 2009 Perşembe

Vatana Söz Verdim Sevgilim, Sana Gelişimi Erteledim




Acının içine atıldığı feryatların onura saklandığı bir törendi. Gökyüzü mavisini grilerle islendirip yaslanmıştı kocaman ağır bulutlara.

Son veda içindi bu takatsiz duruş, son sözler içindi belki duyacak belki duymacaktı ama söylenmek hatta haykırırcasına söylenecek ne çok söz oluryormuş meğer, söylenmemiş.

Bedeni ruhsuz, denilene itaat eder gibi hareket ediyor, tepkileri yüzünü terk etmiş, gözleri karanlık bir çift oda gibi bomboş bakıyordu, yüzünü donuk beyaza çalan bir sarı renk, dudakları titriyordu.

Cenaze dönüşü bitkin ayakları cansız sürüyordu.

Aniden yüzüne şimşek gibi acı bir gölge vurdu, sancıyla inledi. Ellerini karnına getirerek endişeli baktı karnındaki doğmadan babasız kalan yavrusuna sonra etrafına göz attı bir görev bakışı gibi beklentisiz.

Sancılanmıştı, yanındaki kalabalık sardı etrafını koluna giren, omzunda teselli eden, yüzlerden şimdi endişe ve hüzün damlıyordu.

İçini ansızın yoklayan bu sancı mağrur duruşunu bozmamıştı.Kalabalıktan yükselen sese doğru baktı.

-Kestirmeden gidelim patikadan.
-Çok tehlikeli, askerin temiz dediği yerden gitmeliyiz
-Vakit yok bebek doğdu , doğacak.

Artan sancılar tereddütlü konuşmalarda telaş yarattı, çok düşünmeden patika yola girdiler. Az yürümüştüler ki

Kadının tabanına bir cisim değdi ve anında mıhlandı kadın olduğu yerde eşinin asker oluşundan savaşı, düşmanı ve hayinliklerine yabancı değildi, aynı anda feryat rengi bir cümle yükseldi havaya
- Yenge.. dur.
- Sakın kıpırdama.
- Herkes panik içinde dondu kaldı
O bir asker eşi idi ve ayağının altındaki ölüm noktasını hissetti.
- Mayın…!!
- Mayına bastı.
- Durun..!!

Kadının gözlerinden birden kocaman gözyaşlar indi sessiz ve asaletiyle. O da kendisi de bu gözyaşlarının sebebinin korku olmadığını biliyordu..
Soğuk kararlı bir sesle
-Susun, beni dinleyin.
-Şimdi hepinizin buradan uzaklaşmasını bekliyorum , gidin..

Kalabalıktan
-gitmek mi?
Uzaklaşmak mı? Hayır, imkansız
-Delirdin mi, hayır.. Sesleri yükleniyordu uğultuya dönüşerek üzerine üzerine geliyordu sanki kadının. Kalabalığın arasından gözüne takılan şuuru yerinde değil imasına inatla bir askerin sesindeki kararlı sert ve cesurca.
-Gidin, buradan . Dedi

-Yenge sen bana ağabeyimin yadigarısın, henüz gözünü açmamış yavrunuz benim yavrum sayılır, böyle bir çılgınlık yapamazsın..

-Bu dünyaya gelip acı çekmesini istemiyorum, bak daha doğmadan babasız, kim bilir daha ne acılar hazır bekliyor onu.. Bende, yüreğimi koparıp bıraktığım o bir karış toprakta cansız yatan şehidimin , sevdiğimin yanına gideceğim, yavrumuzu da yanımızda olacak..

Zaman geçiyor kadın asla vazgeçmiyordu.

Sancıları artan kadını gören kalabalık ne yapacağını bilemez halde endişeli bakınıyorlar. Bırakıp da gitmiyorlardı.

-Tamam. Dedi kardeşi.
-Hepiniz gidin.. Uzaklaşın buradan
-Sen ?
-Ben de burada kalacağım.

Yengesi bu defa bulutlu baktı yüzüne hayır dercesine salladı başını.

Delikanlı, hızlıca kalabalığı uzaklaştırıp, kadının yanında nöbetçi bir asker edasıyla çakıldı.

Her ikisi de kadının ayaklarının o bedeni fazla taşıyamayacağını vakitleri olmadığını biliyorlardı.

Suskunluk doladı etraflarını ne gitmeye ikna sözleri, ne de bundan sonrası için söylenecek söz..Ölüm sessizliği

Gözleri buğulandı, kulağına eşinin sesi , nefesi dokundu sanki kadının.

-Sevdiğim, kadınım, bana bir evlat verecektin söz vermiştin. Beni sevdiğini ve şu an acının sana vurduğu kızgınlığı anlıyorum.

-Yapma.. Bu vatana borçluyuz, çocuğumuz asker olur, doktor ya da bilim adamı, aydın bir güç ver. Ver ki , belki bu acıları durdurabilme gücü olur. Bu sansı hepimize tanı lütfen sevdiğim.
-Bunu yapma.. Bırak doğsun, -ben şehit çocuğum, babam vatanın bölünmezliği için savaştı bu kutsal yolda öldü diye gururlansın.benim babam bir kahraman diye onurlansın..

Yardıma gelen askerlerin adımlarını duyup sanki bir rüyadan irkildi.

Kalp atışları sakinleşmiş ve yanında duran delikanlıya dönüp onaylarcasına başını salladı. Gülümsemeye gayret etti, -Her şey yoluna girecek der gibi baktı..

Eşinin kendisine duyurduğu sesi dinleyecekti, haklıydı..Denileni yapmaya karar vermiş, ve eşine kavuşmasını erteleşmişti.

Kurtarılan kadın çabucak hastaneye götürüldü.

Ve eşine verdiği sessiz sözü tutmuştu. Bir can dünyaya getirdi, adına Mehmet deyip kucakladı kadın. Göğsüne alarak,uzun uzun kokladı.



Semra Arıkan

Giz


.



Yenidoğan günün yaprağından düşen

Çiy damlası

Bakışın


Yüzüme çizdiğin gülüş

Temmuz duvarlarını sıcağıyla kucaklayan

O büyük gündü


Dudağımdan sıyrılan yarım kırmızı

İmgeler doğurur

Göğsüm Titrer

Sesine her dokunuşumda


Uykulara gizlediğim düşlerde açılır

Aşkın duvağı

Nabzımın attığı yerde bekler

Dilsiz sözler


Sabahlar

Ağırbaşlı bir gölge serinliğinde

Mülteci tutkular

Yüzümün aynasına düşen


Silüetin yağar

Saçaklardan

Parmak uçlarıma

Beyaz bulutlar damlar


Aykırı bir kentin haritasından

Firar eder

Militan sevişmeler


Aşk sonsuzluğa eklenirken

Doğan günün yaprağından düşer azalır mesafeler






Semra Arıkan

1 Haziran 2009 Pazartesi

Herşeye Rağmen

pic: leonid afremov






Kapadım
Akbabaların yumrukladığı
İçimdeki şehrin
Kapılarını

Gömdüm
Ateşten kumlara
Akrep dilinin zorba çığlıklarını

Son sözlerin soluğu kesildi
Sus giyindi keder

Yanağımın kıyısında keder kırıntısı
Öper elimin tersini

Artık
Duymuyorum yalan sesleri
Umrum çoktan beri bende değil

Yeniden aç kollarını
Aşk
Ufuk çizgine benzesin duruşun

Şarkıların gölgesinde
Renklensin
Kanmak isteyen
Kıtlığına doygun
Kalp

Gülümseyen
Taze bir gamzede dağılsın
Yorgun zihinden taşan bulutlar

Tutuklu sandığım gün doğumlarına
Bıraktım bakışlarımı

Yormasın kelimeler
Dudaklarını
Kırmızı fısıltılarda yansın
Adın
Yeniden Aşk olsun




Semra Arıkan


Haziran 09

26 Mayıs 2009 Salı

Tanrısal Bir Sessizlik Gibi...






Gözlerimin akşamında
Kanatları düşüyor geriye
gecenin
Kirpikleri kırbaç
karanlığın sırtına

Ağır sayılan iç kararmaları
Serilir
Suskunluk
Diken diken dudağımda

Gün ışığını sayıklayan
Göz değmemiş
Kör bir yalnızlık

Çıkış kapıları
Allanıp pullanan
Belki de hiç gelmeyecek dediğim
Yarınlar

Günaha sarılmak boylu boyunca
Adımların prangası
Sabırlar

Bekleyişlerin
Ayak sesine kesilen sağırlığım

Sordun mu ?
Ne yüzle gecikiyor
Nehirlerin maviyle kucaklaşması

Saçlarıma ağarmış an ları biriktiren
Zaman mı.?
Hayat damarlarımı kundaklayan

Tanrının rüzgarlaşan nefesi mi
Bekleyişleri gebe eden
yollara

Gümüş bir yıldız çaldım
Gökyüzünün göğsünden
Dönüş ihtimallerini
Aydınlatan

Ufkun parmak uçlarında
Salınıp dursun
bakışlarım

Dağlara bile sığdıramadığım
yokluğun




Semra Arıkan


Mayıs 09

14 Mayıs 2009 Perşembe

...Tutunma


pic: Z.Y Huang




Görmezden gelinen bir önsöze
Gizledim
Yüzümün dağınıklığını


Yaz ortasında
Ayaz esiri tenim
Zaman çekimlerinin
Kış acımasızlıklarında


Notaları sürgün bir şarkıda
Üşümelerim
İliklerime
Tutunan
Ömürsüz ateş böcekleri


Gece karası kedilerin
Yol kesen geçişlerine yüklediğim
Uğursuz avuntularım


Yokluğunun kalabalık gürültüsü
Sarar etrafımı


Hani bakışların okyanus
Mavi
Göğsün ulu bir dağ olacaktı

Sen
Başımın dumanlı ağrısı

İzini yitirdim sesinin


Bak
Göçüyor şiirlerimin mevsimi
Yasak bir şehrin avlusuna
Terk ettiğim
Mülteci kalbim


Dinsin diye dudakta kanayan
Ağıtlar
Sessizlik biriktirdim


Umut kaybından ölmekte
-di’ li geçmiş düşlerim




Semra Arıkan

Mayıs 09

Ruh Yangını

pic: Bill Bragg




Azalarak yokolan ayak seslerine
Kulak kesilen
Sokakları
Çığlıklar istila ediyor

Şehrimin paramparça
Resimleri uçuşuyor
Başıboş


Yanık cümlelerin kül tadı ağzımda
Bir kaçış
Kanımda canhıraş
Damarlarımda yangın

Sustuğun her saniye
Milyonlarca korku doğuyor
Hücrelerimde
Ucuzlayan yakarış

Ateşler içinde ruhun çatlaklarından
Al rengi mürekkep
Sızıyor

Rüyaların terk ettiği kan tere bulaşan
Uykular

Son sözlerin teri kurumamışken
Sırtımda
Ölümcül bir ürpertinin parmak uçları
Geziniyor

Fırtına öncesi sessizlikle
Gözgöze gelip
Defalarca üstlendiğim suçların
Nöbetlerinde
Sarsılır benliğim

Islak izlerine bakışlarımı yaslanıp
Eşkıya sevgini ateşe verdim..





Semra Arıkan

Nisan 09

30 Nisan 2009 Perşembe

Gelincik




Hoyrat ellerin kirli narasında
Boynundan düşer oyalı yazması

Kör vicdanların
Masumiyeti kana bulayan
Yalancı tanıkları

Zincirinden kurtulmuş
Baykuş çığlıkları
Ceylan ürkekliğinde cesaretler

Pembesinde ala dönüşen bakire düşler

Mermi olup saplandığı
Bakışlar
Bir parça namusa
Ömür biçer

Gaipten seslerin sessizliği
Huzurun ecel terlerine
Bulanmış
Kanlı yemini

Ölümüne açılmış aşk sandığında
Kanatları kırılır
Uçamaz
Güvercin
Toprağı öper, kınalı bedeni

Henüz on birinde
Uçurtma uçuran
Oyun kokan ellerden kayıp gider
Çocukluğun renkleri

Gözlerine ateşten kor ekilen
İnfaz
Çorak yüreklerin toprağında
Lanetli tohumlar boy verir

Çarmıha kolları açık gerilen yazgı
Sahibinin parmak izlerini
Kör bir şafakta
Tanımsız kılar

Çilesinde sinmiş sızıların anlamı
Emanet sözlüklerde bulunmaz
Yas’tır

Zehirli örümcek ağlarında
Kara tabuları
Yıkamayışına
Taş kesilir

İnsanlık trajedisinin
Siyah beyaz filminde
Rol biter

Nefesteki son gülüş gibi




Semra Arıkan

Nisan 09


* Allah ın emri değil bu, kulların aklı- Sezen Aksu/ Töre

foto: Nuri Bilge Ceylan

21 Nisan 2009 Salı

Kızıl Kurşun





Renklerinde sakla gözlerimi
Gölgende soluğumu

Mürekkebimde boğulsun
Dilimin ucundan
Cayıp kaçan sözlerim

Kural bozan
Hırsız
Bir kırmızıda yansın benliğim

Esmer fısıltıların sağırlığı
Örsün ağlarınla
Şehrimin dudaklarını

Boşuna
Gökkuşağını eşeleyen bakışların
Çabası
Şimdi
Kül rengi avuçlarım

Sırtını
Sarıya
Turuncuya
Yaslayan vefalı hüznüm

Suçlu
Kederli siyahlarım

Beyazın mağrur duruşundan
Koparın
Tüm gürültülü kelimeleri

Uçurum derinliğiyle
Örtün üzerimi

Diz çökün
Portakal çiçeği
Renklerin küstüğü yerde

Cehennem tavında dövülsün
Yürek çarpıntılarım

Aşk adına yaktığım
Sırları dökülen mabedimde

Tek bir
Kızıl kurşun sakladım




Semra Arıkan


Nisan 09

15 Nisan 2009 Çarşamba

Firari Esintilerden...


tablo Da Vinci




Sürükleyip durduğun sorgusuz
Gelişigüzel biçilmiş hayatın
Tövbe tavafında


Bozguna uğramış akıl
Çoktan firarda


Yaktığın gemilerin aldırmazlığı
Çizer alnını


Nemli dudakların ıslattığı sarhoş şarkılar

Zakkum beyazını giydirir tenine


Aşk yakamozları sevişir
Masmavi özlemin gözlerinde


Ebruli fırtınalarında
Deniz aşırı sırlar savrulur


Mıhlı kalır ufuk çizgisinde
Başkaldıran kaygılar


Sessizliğe dökülen gülüşler
Kafiyelerin narasından başı dönen
Şiirlerin kulağını çınlatır


Göğsüne vuran ay ışığının
Dişi yansımaları dokunur imgelere


Tutkunun yamaçlarında Aşk
Kalbe göz kırparak
Demlenir


Sabahlara

Uyanmaktan korkmadığı müddetçe
Yıldızlar öpecektir
Düşlerini her gece




Semra Arıkan


Nisan 09





10 Nisan 2009 Cuma

Öykü - Lastik Ayakkabılara Saklanan Gülüş





Gökyüzü o gün ciğerlerinden hasta gibiydi, puslu gri ve ağır..

Kadın, son zamanlarda kendisini iyi hissetmiyor, evine sığamıyordu. Kırık dökük geçmişi , sinsi bir gölge gibi düşüyordu içine.

Bacak bacak üzerine atmış, huzursuzca sallarken, birden kalktı.
-Hadi çıkalım. Gidelim, birkaç günlük küçük tatil yapalım.Uzaklaşalım buralardan. Bu şehir üzerine üzerime geliyor.Dedi
Hayır cevabını asla kabul etmeyecek bir cümleydi bu.

-Böyle aniden, plansız mı ? nereye gidelim peki..? Dedi adam.
-Bilmiyorum..sıcak ve güneşin olduğu bir yer olsun, Alanya olabilir, beş saat uzaklıkta dedi. Mesafenin kısa olduğunu ima etmeye çalışarak.

Çabucak hazırlanıp, yola düştüler

Beş saatlik yolda neredeyse hiç konuşmadı kadın, kocasının açtığı sohbetlere bile kısa cevaplar vererek sustu, gözleri yolda, zihni düşüncelerle kuşatılmış gibi dalgın. Arada güneşin bulutlar arasından görünmesine seviniyor, başını kaldırıp gözlerini kısarak selamlıyordu cimrice gülümseyerek..

Bir süre sonra bir köy yoluna girdiler. Cıvıl cıvıl pazar yeri, gülümseyerek baktılar.
-Güzel bir yer gibi , burada dinlenebiliriz, sen etrafa bakınırken ben bir şeyler yerim hem istersen fotoğrafta çekebilirsin bak manzarada çok güzel dedi.

Araba köye girdiğinde köy ahalisinin meraklı bakışları, çocukların değişik bir oyuncak bulmuş gibi heyecanlı tavırları ile karşılaştılar.

- Aç mısın..?
-Yok , hayır değilim.. dedi. Ve araba durur durmaz indi.
-Bir saat sonra burada buluşuruz. Diye seslendi arkasından adam.

Etrafına bakınarak yüzünde sıcak küçük bir gülümseme , meraklı bir ifadeyle. Çocukların yüzündeki pırıl pırıl ışığı görüyordu sanki, gözü nereye, kime ilişse fotoğrafını çekiyor, kimisinden yarım ağızla izin isteyerek.
Farkında olmadan ilerlerken bir anda kendisini köy pazarının ortasında, bir tezgahın önünde buldu.



İki kardeş olduğunu düşündüğü çocuklar tam önündeki Pazar tezgahının önünde duruyorlardı.
Erkek çocuğu yedi yaşlarında olmalıydı. Saçları özensiz kesilmiş, ellerinin kiri derisine işlemiş, yakası dağılmış eski bir giysi üzerinde , küçük kız ise on bir yaşlarında, sacları uzun birkaç gün önce annesinin ördüğü dağılmış pelik, ikisinin de gözlerine bozgun bakışlar .

Konuşmak için bahane bulmakta zorlanmadı, kızın bakışlarını mavi lastik ayakkabılarda olduğunu görünce..
-Ne güzel ayakkabılar değil mi?
-Evet, şu mavi olan
-Sana onu almamı ister misin?
-Neden sen benim anam mısın, babam mısın ki?? Olmaz

Kadın bir an sustu ;

-O zaman ben kendime alayım çok beğendim dedi.

Kız buruldu, üzgün, umarsızca omzunu silkti, başını eğip, kardeşinin elimi yakalayıp uzaklaştı.

Kadın, aceleyle aldı lastik ayakkabıları, arkalarından takip etti usulca. Elinde eğreti kötü bir naylon torbası ile.
İkisini dağın eteklerinden kopmuş bir kayalığın üzerine tünemiş gibi yan yana buldu
Yüzlerinde biraz önce takındıkları mutsuz ifade.
-Bende sizi arıyordum.Dedi kadın.
-Ayakkabılar aldım ama ayağıma olmadı, acıttı çok satan adam da geri almadı, ne yapacağımı bilemedim, çok beğendim aslında. Benim yerime sen giysen sana hediye etmek isterdim.Dedi

Kız sevinçle gülümsedi çok ta itiraz etmeden

-Evet dedi. Hemen elinden alıp ayağına giydi heyecanla, sevinci yansıdı yüzüne güneşten kopmuş bir parça düşmüş gibi.

-Peki, bir resminizi çekebilir miyim.?

-Oluuurr.

-Ama, az bekle yeni temiz giyinip geleyim, ev yakın hemen koşarım. Bak şu görünen mavi boyalı ev.
Erkek kardeş ise dizlerini çenesine dayamış, izliyordu. Umarsızca bir o kadar da anlamsız bakıyordu konuşulanlara.

-Tamam bekleriz seni burada dedi.

Küçük kız kanatlanmış gibi koşarak gitti.

Birazdan nefes nefese geldi, yüzünde binlerce rengarenk güller açmıştı sanki. Başında bir yazma, şaşırdı kadın. Anlam veremedi ama bir şey söylemedi. Kadının bakışlarından kız açıklama gereği duydu.

-Annem, anneme resim çekecek bi abla bizi dedim. O zaman saçını ört, günah dedi.
Annesinin söylediğini sorgulamadan, itiraz etmeden yapmıştı küçük kız.
-Bak bu da yeni, annem dikti dedi. Altına giydiği kırmızı pantolondan bozma şalvarı göstererek

Fotoğrafa poz vermek için kardeşinin yanına geçip, kadına çekmesini ister gibi gülümsedi.

Öylesine saf öylesine temiz bir gülümsemeydi ki yüzündeki



Kadın deklanşöre basarak, anı ölümsüzleştirdi.

-Bize de vercen mi çıkınca resim.?

-Elbette postalarım ya da belki ben gelirim yine

Kızın gülümsemesi dudaklarına yayıldı, gözlerinde binlerce yıldız parladı.

Vedalaştılar. İlk fırsatta tekrar geleceğine söz vererek.


Onları yine kayalıkların üzerinde oturarak bırakıp, uzaklaşırken ara ara
arkasına dönüp el sallamaktan kendini alıkoyamadı..

İçini ılık, huzurlu bir hava sardı..

Usulca, yakında yine geleceğim dedi..





Semra Arıkan

1 Nisan 2009 Çarşamba

Çölde Su Düşüm







Çöl fırtınasının sıcak nefesi
Sahra tavırları * darmadağın


Kutsal fısıltılarında
Öfkelerin aklandığı
Bir mucize serap gülüşün


Çölün yağmura imkansız varlığı
Yalnız vahalarına misafir olup
Kurak umudu soluklandığı


Kardelen ömürsüzlüğü
Uçsuz kum deryasında


Elleri bağlı kördüğüm
Bakışın kahırlı mavisi


Kızgın kum tanelerine yüz süren
İzsiz adımlardır
Leyla nın Mecnun a özlemi


Hangi şehre uğrasa
Kervanımı yalnızlık kucaklar
Yüküm uzun gecelerin düşleri


Ne zaman seni ansa dilim
Göğsüme bir gölge düşer
Ateşten elleri


Çöl susuzluğunda
Tek vuruşluk ölüm


Sahra tavırlı sevdasında

Çölde su düşüm




Semra Arıkan

Mart 09



*Sahra tavrı –M.Akçakoca

17 Mart 2009 Salı

Seyir Defterinden








Benim göğsüm engin mavi
Gözlerim med cezir sonrası okyanus


Öyle çok aşk biriktirdim ki


Kılçıklı ihanetlerin kıyısında
Yaşamın göbek bağı pamuk ipliği
Yamalı, yağmur ıslağı


Geri dönüşlerimin dudağında büyür
Utanmaz bir kahkaha


Öksüz şehrimin ovalarından geçer
Küstah seslerin istilası


Ne zaman tövbe etsem
Renkler gözlerimi boyar
Aşk, gökkuşağı


Öyle büyük bir aşk yaşadım ki


Yürek dolusu kırmızı


İhtirasların saklısında
Mucizelerin filizlendiği


Yıldızların gölgesinde
Mehtabın bile kıskandığı


Öyle derin korkular biriktirdim ki

Uykulara mevzilenen kabusları
Kan ter içinde


Gözbebeklerin karanlığı sayıkladığı
Gündüz, eşkâlleri belirsiz

Sayısız şiirler eskittim
Hayallerin pul olduğu zamanın
Doludizgin kaçışlarında

Şimdi

Düşüncelerim dolaşır
Bir gölge gibi seyir defterinin
Dilsiz sayfalarında
Kalemin ayak izleri düşer
Eğreti cümlelere

Telaşla çekip giden gençlik
Hıçkırır
İç çekişlerde

Son yaprağa eklenir
Yeni bir başlangıç:
‘’aşkın yüzü yok ‘’diye





Semra Arıkan



Mart 09




Bahar Tebessümü






Bahar sancıları çekiyorum
Gözlerin
İlk cemreyi kucaklamış gökyüzü


Kış uykusundan uyanıyor ürkek beklentiler
Gece ayazından yaslı renkleri soyunuyor

Telaşlı düşen nisan yağmurlarında aralıyorum
Sevinçlerimin kapısını

Sesinin yankılandığı tebessümlerdeyim

Çoğalıyor gamzelerimde
Nefesin sabah meltemi
İkinci cemre doğuyor avuç içlerimde

Kalbine sığdırdığın
Tüm sürrealist renkleri
Sımsıkı kapadığım gözlerimde
Hapsetmek istiyorum

Islak bir öpüşle tutkuları
Ilık yaz yağmurlarına ısmarlar gibi

Adsız günahım sevaba dönüşsün diye
Çiçeklerden adaklar diziyorum

Göz kırpıyor duvaklanmış ağaçlar
Dallarında bahar gülüşleri
Uçsuz bucaksız

Uçurtmaların kuyruğunda
Sabırsız çocuk sesleri

Yakınım
Son cemrenin yaprağına
Gizlenen bir aşk izi
Parmaklarımın arasında

Baharlarında buluyorum ya kendimi
Soluksuz koşuşum ondan


Semra Arıkan


Bahar 09





2 Mart 2009 Pazartesi

Sıfır ve Ötesi







Ayık tutuyorum sarhoş odalarda
Buz kesmiş avuntuları


Şah damarımda
Tozu dumana katan isyanlar


Ceplerime sakladığım avuçlarımda
Aşk artığı bir parça sıcaklık


Ruh solgun umut mezarlığı
Çığlık çığlığa
Tadını çıkaran bin pişmanlık


Karşılığı olmayan sözlerde
Kendini inkâr eden
Çok boyutlu yanılgılarım


Şizofren yalnızlığın
Tetikçi kurgulardaki pazarlığı


Yolları tutulur tüm çıkışlarımın
sıfırın altında direnişler


Kayıp mevsimlerin suretinden doğan
Kimlikleri sapmış ifadeler


Biçimsiz


Sessizliğin kuytusuna sinen
Kendini
Yaşanılmış sanılan hiçlik





Semra Arıkan


Şubat 09





25 Şubat 2009 Çarşamba

Duvar

.

foto: trekearth.com






Alnımın ortasına yerleşir endişe
İsterik bir hüzün dolaşır
kalemin eteklerinde


Yalnızlığı kız kulesinden çalan
Şehrimin dilsiz hırsızı
Kısık ateşli serzenişler
Sıyrılır tozlu dudaklarımdan


Kutup iklimi bir yüreğin duvarlarına
çarpmaktan
Ağır yaralı göçlerim


Kaç ölüm yolculuğu geçti
Zihnimin tünellerinden


Bir adım sonrası sanki
Parçalanacak
Dolanıp duruyor kördüğüm


Soğuk
Sağır bir duvardaydı sırtım


Tesadüfün ellerine tutunup
Geldiğim
Salkım söğüt dallarından
Avuntulara hevesli hayat


Belki
Uğruna.. diye başlayan bir cümle duyarım


Belki de
Şarkılar söylerim yine meşru zamanlarda




Semra Arıkan


Şubat 09




.

24 Şubat 2009 Salı

Her İklimin Güzeldi




Bahar müjdecisiydi kollarında çiçekler
Ben sen de dört mevsim açardım


Omuzları karlı dağları kucaklar
Mesafeler koşmasın diye yamaçlarına
Turnalarla yarışırdım


Nefesinde duaları yatırır
Secde ederdim benliğimdeki varlığına
Kutsanırdı dokunuşlarım teninde
Diline düşen adımdı, ayin


Bulutlar biriktiğinde gözlerine
Yüreği ağzına gelen korkularım
Suya nazar değdiren
Duru güzelliklerin sesiydi aksin


Bu yüzden geceleri damlardın
Sessizce gözlerimden


Sana olacaksa uyanışlarım
Gönüllüsü olurum ebedi uykuların
İzdüşüm(ü)sün
Gökkuşağımın





Semra Arıkan

Ocak 09



10 Şubat 2009 Salı

Düş Gücü








Soğuk
Sinsi hüzünler savurur
Ayazda bekleyen sevmelere


Yorgun diz çöker
Huzur
Diyeti ödenmiş bakışlara


Kırışmış görüntülere saklanır
Yüzü kızarmış utançlar


Tepenin ardından
Altın ışıltısında yüzü göründüğünde
Renk körü karanlığın öptüğü
Kirpikler aralanır


Kırık dökük mahmurluğuyla silkelenip
Kalp, aşka uyanır


Yağmurun el çırpmasında
Usul bir beste
Mırıldanır ıslanan kaldırımlar
Yürekler sığınır sevgi saçaklarına


Güneşin saçlarından damlayan
Berrak çiy taneleri
Solgun yaşanmışlığa
Dokunur


Kurtuluş
Hüzün sürgününden
Umut dökülür
Yeni doğan günün heybesinden


Gülüşün düştüğü ışıktan pay çalan
Silüetsiz gölgelerden sıyrılıp
Sevgilerimi teyellerim
Söküldüğü yerden


Yağmurun ayak izlerinde ararım
Düşlerimi
Örterim, üşümesin diye uykularım


Ruh, şiirlerin sesinde soluklanır
Kağıda baş koymuş kalemden
Gökkuşağı renginde tomurcuklar
Adı konmamış
Duygular damlar.


Gönül bu
Secde eder kutsal saydığına
Yeminli dudakların mührünü çözer
Söz konusu Aşk
Olunca



Semra Arıkan


Kasım '08








30 Ocak 2009 Cuma

İhtimaller Eşiği


.



İhtimaller Eşiği





Çoğalan, çiy damlasıydım
Kendini kanatan
Şiirlerden önce


Bir mevsimi
Hep eksik
Yaşadığımdan
Yorgun düşüyordu
Seslerim


Kör geceler
Doğuruyordu verdiğin
Söz’ler
Tutamayışlarında
Ağlardı beklentilerim


Ayakları çıplak sevmeler
Üşüyordu
Adımların soluklandığı
Kaygılı duraklarda


Hüznün parmakları
İntihar tetiğinde yaşıyordu
Bütün ihtimaller ise
Sana koşmanın eşiğinde


Bir aşk yandı
Küllerinden şiirler doğdu




Semra Arıkan/ Ocak09

14 Ocak 2009 Çarşamba

Gidersen


































Bir gün aniden gece inerse üzerime
Yıldızlar soyunursa gümüş elbiselerinden

Ansızın gidersen eğer
Suskunluk ezberim olur

Bakışlarımı yollarına ekersen
Gözlerimdeki izlerine kan oturur

Hoyrat zamanın hükmü bozulur
Yelkovan mıhlanır yerinde
Zaman durur

Gidersen
Uzun güzler düşer mevsimlerime

Kurumuş
Sararmış yapraklar dökülür saçlarıma
Kışın ayazı müptela olur tenime

Öfkeli sözler ellerini ovuşturur

Penceredeki kuşlar üşür
Lal olur tüm ezgiler

Eğer bir gün gidersen
Tanrıçanın yemini bozulur
Güneş ebediyen tutulur

Ve

Aşk yine yalan bir yılan hikayesi olur.



Semra Arıkan


Ocak '09

7 Ocak 2009 Çarşamba

Aşk Körü





















Üşüyen kış uykularıma
Bahar meltemi düşler örttükçe


Gözbebeklerindeki yıldızlar

Dökülürdü bakışlarından üzerime


Dudağından koşarak çıkardı

Çok sesli aşk şarkıları


İsyanın

Arsız alışkanlığından
Yırtılırdı sağırlığım


Sonbahar güvertesi’ndeyken hayatın

Nöbetlerine tutulduğum
Şuursuz bir yalnızlık belirir


Ucu ucuna eklediğim sevdalarımdan

Geriye sırılsıklam yağmurlar


Bendeki kaybetme korkusu

Ardına saklandığım buzdan dağlar


Hatta birdenbire titrerdi

Esperanto kalabalıklar


Uzak zamanların sessizliğindeydim
Huzur açıklarında demirliydi
Sevda gemilerim


Göğüs kafesindeki parmaklıkları
Zorlar kalp
Her atış bir adımdır sancılara
Duyulur delice yumrukları


Anlaşılan
Aşk körüymüş sevmelerim




Semra Arıkan

Ocak '09