Ne Yazmışım

30 Nisan 2009 Perşembe

Gelincik




Hoyrat ellerin kirli narasında
Boynundan düşer oyalı yazması

Kör vicdanların
Masumiyeti kana bulayan
Yalancı tanıkları

Zincirinden kurtulmuş
Baykuş çığlıkları
Ceylan ürkekliğinde cesaretler

Pembesinde ala dönüşen bakire düşler

Mermi olup saplandığı
Bakışlar
Bir parça namusa
Ömür biçer

Gaipten seslerin sessizliği
Huzurun ecel terlerine
Bulanmış
Kanlı yemini

Ölümüne açılmış aşk sandığında
Kanatları kırılır
Uçamaz
Güvercin
Toprağı öper, kınalı bedeni

Henüz on birinde
Uçurtma uçuran
Oyun kokan ellerden kayıp gider
Çocukluğun renkleri

Gözlerine ateşten kor ekilen
İnfaz
Çorak yüreklerin toprağında
Lanetli tohumlar boy verir

Çarmıha kolları açık gerilen yazgı
Sahibinin parmak izlerini
Kör bir şafakta
Tanımsız kılar

Çilesinde sinmiş sızıların anlamı
Emanet sözlüklerde bulunmaz
Yas’tır

Zehirli örümcek ağlarında
Kara tabuları
Yıkamayışına
Taş kesilir

İnsanlık trajedisinin
Siyah beyaz filminde
Rol biter

Nefesteki son gülüş gibi




Semra Arıkan

Nisan 09


* Allah ın emri değil bu, kulların aklı- Sezen Aksu/ Töre

foto: Nuri Bilge Ceylan

21 Nisan 2009 Salı

Kızıl Kurşun





Renklerinde sakla gözlerimi
Gölgende soluğumu

Mürekkebimde boğulsun
Dilimin ucundan
Cayıp kaçan sözlerim

Kural bozan
Hırsız
Bir kırmızıda yansın benliğim

Esmer fısıltıların sağırlığı
Örsün ağlarınla
Şehrimin dudaklarını

Boşuna
Gökkuşağını eşeleyen bakışların
Çabası
Şimdi
Kül rengi avuçlarım

Sırtını
Sarıya
Turuncuya
Yaslayan vefalı hüznüm

Suçlu
Kederli siyahlarım

Beyazın mağrur duruşundan
Koparın
Tüm gürültülü kelimeleri

Uçurum derinliğiyle
Örtün üzerimi

Diz çökün
Portakal çiçeği
Renklerin küstüğü yerde

Cehennem tavında dövülsün
Yürek çarpıntılarım

Aşk adına yaktığım
Sırları dökülen mabedimde

Tek bir
Kızıl kurşun sakladım




Semra Arıkan


Nisan 09

15 Nisan 2009 Çarşamba

Firari Esintilerden...


tablo Da Vinci




Sürükleyip durduğun sorgusuz
Gelişigüzel biçilmiş hayatın
Tövbe tavafında


Bozguna uğramış akıl
Çoktan firarda


Yaktığın gemilerin aldırmazlığı
Çizer alnını


Nemli dudakların ıslattığı sarhoş şarkılar

Zakkum beyazını giydirir tenine


Aşk yakamozları sevişir
Masmavi özlemin gözlerinde


Ebruli fırtınalarında
Deniz aşırı sırlar savrulur


Mıhlı kalır ufuk çizgisinde
Başkaldıran kaygılar


Sessizliğe dökülen gülüşler
Kafiyelerin narasından başı dönen
Şiirlerin kulağını çınlatır


Göğsüne vuran ay ışığının
Dişi yansımaları dokunur imgelere


Tutkunun yamaçlarında Aşk
Kalbe göz kırparak
Demlenir


Sabahlara

Uyanmaktan korkmadığı müddetçe
Yıldızlar öpecektir
Düşlerini her gece




Semra Arıkan


Nisan 09





10 Nisan 2009 Cuma

Öykü - Lastik Ayakkabılara Saklanan Gülüş





Gökyüzü o gün ciğerlerinden hasta gibiydi, puslu gri ve ağır..

Kadın, son zamanlarda kendisini iyi hissetmiyor, evine sığamıyordu. Kırık dökük geçmişi , sinsi bir gölge gibi düşüyordu içine.

Bacak bacak üzerine atmış, huzursuzca sallarken, birden kalktı.
-Hadi çıkalım. Gidelim, birkaç günlük küçük tatil yapalım.Uzaklaşalım buralardan. Bu şehir üzerine üzerime geliyor.Dedi
Hayır cevabını asla kabul etmeyecek bir cümleydi bu.

-Böyle aniden, plansız mı ? nereye gidelim peki..? Dedi adam.
-Bilmiyorum..sıcak ve güneşin olduğu bir yer olsun, Alanya olabilir, beş saat uzaklıkta dedi. Mesafenin kısa olduğunu ima etmeye çalışarak.

Çabucak hazırlanıp, yola düştüler

Beş saatlik yolda neredeyse hiç konuşmadı kadın, kocasının açtığı sohbetlere bile kısa cevaplar vererek sustu, gözleri yolda, zihni düşüncelerle kuşatılmış gibi dalgın. Arada güneşin bulutlar arasından görünmesine seviniyor, başını kaldırıp gözlerini kısarak selamlıyordu cimrice gülümseyerek..

Bir süre sonra bir köy yoluna girdiler. Cıvıl cıvıl pazar yeri, gülümseyerek baktılar.
-Güzel bir yer gibi , burada dinlenebiliriz, sen etrafa bakınırken ben bir şeyler yerim hem istersen fotoğrafta çekebilirsin bak manzarada çok güzel dedi.

Araba köye girdiğinde köy ahalisinin meraklı bakışları, çocukların değişik bir oyuncak bulmuş gibi heyecanlı tavırları ile karşılaştılar.

- Aç mısın..?
-Yok , hayır değilim.. dedi. Ve araba durur durmaz indi.
-Bir saat sonra burada buluşuruz. Diye seslendi arkasından adam.

Etrafına bakınarak yüzünde sıcak küçük bir gülümseme , meraklı bir ifadeyle. Çocukların yüzündeki pırıl pırıl ışığı görüyordu sanki, gözü nereye, kime ilişse fotoğrafını çekiyor, kimisinden yarım ağızla izin isteyerek.
Farkında olmadan ilerlerken bir anda kendisini köy pazarının ortasında, bir tezgahın önünde buldu.



İki kardeş olduğunu düşündüğü çocuklar tam önündeki Pazar tezgahının önünde duruyorlardı.
Erkek çocuğu yedi yaşlarında olmalıydı. Saçları özensiz kesilmiş, ellerinin kiri derisine işlemiş, yakası dağılmış eski bir giysi üzerinde , küçük kız ise on bir yaşlarında, sacları uzun birkaç gün önce annesinin ördüğü dağılmış pelik, ikisinin de gözlerine bozgun bakışlar .

Konuşmak için bahane bulmakta zorlanmadı, kızın bakışlarını mavi lastik ayakkabılarda olduğunu görünce..
-Ne güzel ayakkabılar değil mi?
-Evet, şu mavi olan
-Sana onu almamı ister misin?
-Neden sen benim anam mısın, babam mısın ki?? Olmaz

Kadın bir an sustu ;

-O zaman ben kendime alayım çok beğendim dedi.

Kız buruldu, üzgün, umarsızca omzunu silkti, başını eğip, kardeşinin elimi yakalayıp uzaklaştı.

Kadın, aceleyle aldı lastik ayakkabıları, arkalarından takip etti usulca. Elinde eğreti kötü bir naylon torbası ile.
İkisini dağın eteklerinden kopmuş bir kayalığın üzerine tünemiş gibi yan yana buldu
Yüzlerinde biraz önce takındıkları mutsuz ifade.
-Bende sizi arıyordum.Dedi kadın.
-Ayakkabılar aldım ama ayağıma olmadı, acıttı çok satan adam da geri almadı, ne yapacağımı bilemedim, çok beğendim aslında. Benim yerime sen giysen sana hediye etmek isterdim.Dedi

Kız sevinçle gülümsedi çok ta itiraz etmeden

-Evet dedi. Hemen elinden alıp ayağına giydi heyecanla, sevinci yansıdı yüzüne güneşten kopmuş bir parça düşmüş gibi.

-Peki, bir resminizi çekebilir miyim.?

-Oluuurr.

-Ama, az bekle yeni temiz giyinip geleyim, ev yakın hemen koşarım. Bak şu görünen mavi boyalı ev.
Erkek kardeş ise dizlerini çenesine dayamış, izliyordu. Umarsızca bir o kadar da anlamsız bakıyordu konuşulanlara.

-Tamam bekleriz seni burada dedi.

Küçük kız kanatlanmış gibi koşarak gitti.

Birazdan nefes nefese geldi, yüzünde binlerce rengarenk güller açmıştı sanki. Başında bir yazma, şaşırdı kadın. Anlam veremedi ama bir şey söylemedi. Kadının bakışlarından kız açıklama gereği duydu.

-Annem, anneme resim çekecek bi abla bizi dedim. O zaman saçını ört, günah dedi.
Annesinin söylediğini sorgulamadan, itiraz etmeden yapmıştı küçük kız.
-Bak bu da yeni, annem dikti dedi. Altına giydiği kırmızı pantolondan bozma şalvarı göstererek

Fotoğrafa poz vermek için kardeşinin yanına geçip, kadına çekmesini ister gibi gülümsedi.

Öylesine saf öylesine temiz bir gülümsemeydi ki yüzündeki



Kadın deklanşöre basarak, anı ölümsüzleştirdi.

-Bize de vercen mi çıkınca resim.?

-Elbette postalarım ya da belki ben gelirim yine

Kızın gülümsemesi dudaklarına yayıldı, gözlerinde binlerce yıldız parladı.

Vedalaştılar. İlk fırsatta tekrar geleceğine söz vererek.


Onları yine kayalıkların üzerinde oturarak bırakıp, uzaklaşırken ara ara
arkasına dönüp el sallamaktan kendini alıkoyamadı..

İçini ılık, huzurlu bir hava sardı..

Usulca, yakında yine geleceğim dedi..





Semra Arıkan

1 Nisan 2009 Çarşamba

Çölde Su Düşüm







Çöl fırtınasının sıcak nefesi
Sahra tavırları * darmadağın


Kutsal fısıltılarında
Öfkelerin aklandığı
Bir mucize serap gülüşün


Çölün yağmura imkansız varlığı
Yalnız vahalarına misafir olup
Kurak umudu soluklandığı


Kardelen ömürsüzlüğü
Uçsuz kum deryasında


Elleri bağlı kördüğüm
Bakışın kahırlı mavisi


Kızgın kum tanelerine yüz süren
İzsiz adımlardır
Leyla nın Mecnun a özlemi


Hangi şehre uğrasa
Kervanımı yalnızlık kucaklar
Yüküm uzun gecelerin düşleri


Ne zaman seni ansa dilim
Göğsüme bir gölge düşer
Ateşten elleri


Çöl susuzluğunda
Tek vuruşluk ölüm


Sahra tavırlı sevdasında

Çölde su düşüm




Semra Arıkan

Mart 09



*Sahra tavrı –M.Akçakoca