Ne Yazmışım

8 Kasım 2010 Pazartesi

Bir Ömürlük An /lar ÖYKÜ

.

Emel o öğleden sonra işe gitmedi, mağazasını açmadı. Mutluluğu rengarenk giysilerde arayan çoğu kadın müşterisine bugün kendisi satmayacaktı paketlediği elbiselere dolaşmış mutluluğu.
Yanında çalışan kıza haber vermişti gelmeyeceğini.

Ahmet le buluşup, laflamak, boşa geçirmek istediği zamana, onu da ortak etmekti niyeti.

Telefonlaşıp, buluştular

Kahve içtiler, denize bakarak zaten cok seviyordu maviyi gökyüzüne, denize hayranlığı buradandı.

-Akşam devam edelim. Balık beyaz şarap ikilisiyle dedi Ahmet. Bu teklife bayıldı.

Ev için aldıkları birkaç parça eşyayı eve bırakmak için eve uğradıklarında, kuzenleriyle karşılaştı Ahmet.

Ev ahalisini ziyarete gelmişlerdi. Sürpriz olmuştu bu karşılaşma, sevincinden onlarıda akşam yemeğine davet etti..

Sonradan değişen programa memnun olmayan Emel ses çıkarmadı. Buluşacakları restauranta geldiklerinde diğerleri henüz gelmemişti. Tam ağzını açıp söylenecekti ki sürü sepet geldiler, üstelik hiç hoşlanmadığı birini de yanlarına alarak.

Ahmet halinden memnun sevinçle karşılıyor, gürültü patırtı içinde yerleşiyorlardı yerlerine.

Emel, çantasını ceketini bir hareketle alıp yerinden fırladı.

- Ben de kalkıyordum zaten. Deyip

Kararlı sert adımlarla azalarak duyulan topuk seslerini geride bırakarak uzaklaştı.

Hemen ilk vapura bindi.
Son anda yetişti peşinden Ahmet. Sessizce bir süre durdular.
Emel yüzünü hafif esen rüzgara vermiş, saçlarının uçuşurken ki anın tadını çıkarıyordu.

Konuşmak istemiyordu, sonra birden

-Hep böyle yapıyorsunuz, annem de sen de, her zaman önceliğiniz benden başkaları, önem verdiğiniz onların değerleri.

Cevap vermeyen Ahmet sadece bakıyordu. Sesi arada yükseliyordu konuşurken.

O sırada yaşlı bir adamcağız yaklaştı, üstü başı hırpani, dilenci değildi. Yoksul görünüşlüydü. Yanında beş yaşlarında bir erkek çocuğu yanakları kızarmış, saçları, eli yüzü kirliydi.

Yaşlı adam, çocuğu hafiften önüne doğru iterken,

- Toka alır mısınız ? dedi

Anlaşılmaz, dilenir ya da yalvarır bir ifade yüzünde.

Kısa bir süre öylece bakıştılar, dalgınlıkla

- Kimsesi yok zavallı çocuğun... dediğini duyar gibi olmuştu ki

Vapur iskeleye yanaşmış insanlar birden sel gibi akmaya başladı yanlarından, Çocuk bacaklarına doladığı koluyla dibinde ama yaşlı adam yok olmuştu.

Öylece şaşkın bakakaldı. Çocuğun kocaman gözlerinde yaşlar birikmişti..

Elinden tutup kalabalığın içinde telaşla yaşlı adamı arıyor, sağa sola cevap alamayacağını bildiği halde yaşlı adamı soruyordu. Kalabalığın boşalmasını beklerken görünebilecek açıklık yerde beklediler yaşlı adamı görebilmek ümidiyle..

Ama yaşlı adamdan iz yok.

Güvenliğe yaklaştı durumu anlattı, daha doğrusu anlatmakta güçlük çekti.

Memurun şüpheli bakışları kadının üzerinde gezdi, tüm detaylarını inceledi, sonra çocuğa bakınca Emel in her zaman ki şıklığına yakıştıramadı ufaklığın görüntüsünü. Görüntüde tuhaflık olduğunu sezince ikna olmuş gibi başını salladı soğuk bir ifadeyle.

-Böyle buyrun bazı evrakları doldurmalıyız.

-Kimliğiniz için gözbebeği taraması yapacağız.

- Göz taraması mı ?

-Evet
-Nasıl yani, bu nasıl iş.. İşte kimlik bilgilerim anlamıyorum, ne taramasından bahsediyorsunuz..??
-Hanımefendi. Diye yılışık ukala bir seslenişle başladı cümlesine memur
-Bu yeni bir sistem kayıp çocuk diyorsunuz bazı tespitler için..
Şaşkındı. Bir yandan Ahmet i arıyordu gözlerine telaş iyice yayılmış halde.
Cocuk minicik parmaklarıyla sıkıca tutuyordu elini.

-Peki, ne yapmam gerekiyor.
-Cihaza başınızı dayayın lütfen.
Denileni çaresice yaptı. Bir tuhaflık vardı çözemediği.

Memur düğmeye bastı.

-Tamam, bir saniye çıktıyı alalım.
Kısa bir süre sonra elinde kağıtlarla geldi görevli.
-Bayan, çıktıda bir gariplik var sizin bir rahatsızlığınız var mı?
- Yo , hayır nerden çıkarıyorsunuz, ne diyorsunuz.
-Bir kitle görünüyor iyi olmadığını düşünüyorum, mutlaka bir doktora gitmelisiniz.
-Ne kitlesi siz deli misiniz, doktor musunuz. Neler söylüyorsunuz ??

Elini bırakmayan çocuk bu hararetli tartışmadan ürkmüş gibi arkasına dolandı Emel in.

Sinirli sinirli memurun elindeki kağıtları aldı. Nereden girdiğini hatırlamaya çalışıyordu bir yandan hızlı hızlı vurarak adımlarını ilerliyor, çocuğu unutmuş, peşinden sürüklüyordu bilinçsizce.

Koridorun birine girdi. Kapılarda idari bina olduğunu gösteren üst düzey unvan ve isimler yazıyordu.
Soğuk sevimsiz bir koridordu.
İsimsiz çıkış olduğunu düşündüğü kapıya yöneldi.


Buz gibi kapı tokmağına asıldı ince parmaklarıyla kapı açılır açılmaz burnunun dibinde bir adam belirdi. İrkildi. Küçük bir adım geriye attı sağ bacağını.

Orta yaşlarda denilebilirdi adam. Gülümsedi, bakışlarında sinsi bir ıslaklıkla…

Hızlıca durumu izah etti, sinirli cümleler kurarak aklı karmakarışık olmuştu..

-Anlıyorum.. Ana çıkış kapısı bu saatte kitlenmiş olmalı buradan çıkalım. Ben de çıkıyordum zaten. Birkaç saniye durun ceketimi alayım dedi.

Emel, başıyla onayladı. Göz ucuyla odanın içinde gezdirdi bakışlarını dağınık evraklar ve hemen yanındaki koltukta bir kadın hırkası gözüne ilişti, üzerinde birkaç tel saç sarışın dalgalı, kadın saçı..

Adam oturması için eliyle işaret etti, nazikçe
-Lütfen oturun , odam dağınık kusura bakmayın.
-Hayır, teşekkür ederim.Ayakta kalsam daha iyi..

O ayakta kaldığı birkaç dakika içinde beyninde fırtınalar kopuyordu sanki, ne işi vardı burada ne arıyordu, kim bunlar..??

Adam ona doğru yürüyünce, Emel de kapıya yöneldi.

Cesaretinden dolayı şaşırdığı adam beline dokunmuş onu yönlendirmeye çalışıyordu. Sıyrıldı adamın dokunuşundan rahatsız olduğunu belli ederek.
Az önce arkasındaki çocuk yoktu, birden şok oldu..

-Çocuk nerde??
- Şimdi buradaydı..Panikledi. Ağlamaklı konuşuyordu..

Adam soğukkanlı bir ses tonuyla
-Gelin oturun şu koltuğa.Dedi

Kendini tükenmiş hissediyordu. Koltuğa yığılır gibi oturdu farkında olmadığı detaylara adamın gözleri kilitleniyordu..

Eteği sıyrılan bacağına elini koydu adam..
Bluzunun düğmelerini açmaya çalışıyordu..
-Ne yapıyorsunuz siz? Manyak mısınız? Bırakın beni.
-Rahat nefes almalıyınız.Dedi adam

Her geçen saniye adam üzerine abanıyor, Kadın neredeyse çırpınıyordu..
Adamın tavırları sertleşmiş, konuşmuyor, sürekli üzerindeki giysilere asılıyordu..

Kadın kan ter içinde çığlık atıp, yardım istemeye çalışıyordu.. Bir türlü kendini toparlayıp kaçamıyordu..
omzundan dürtüyordu sürekli, itip kakıyor gibi..
Sanise kadar bir süre sessiz bir kuyuya düşmüş gibi oldu.. Duruldu zihni.. Bedeni..
- Emel..
- Emel..
- İyi misin canım..? Uyan hadi..
- Ne zaman uyudun kaldın sen burada..

Kalbi göğsünden çıkacak gibi çıldırmışcasına atıyordu, solukları yarışmıştı sanki.

Gözlerini araladı…
-Neredeyim..?
-neler oluyor..? diyebildi anlamsız sayıklar gibi korkuyla bakınıyordu etrafa
-Benim Ahmet..!!
-Evdeyiz.Akşam yemeğe gidecektik, başım ağrıyor, Bir saat uzanayım dedin.Merak ettim seni geldiğimde sayıklıyor, çırpınıyor gibiydin.

Emel, birdenbire hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı..Ahmet e sıkıca sarılarak.

Ahmet te onu korumak istercesine sıkıca tuttu sarsılan ince bedenini, küçük küçük öptü.
-Geçti artık
-Geçti..
-Yarın doktora gidelim.Bir sağlık kontrolünden geçeyim. Dedi usulca içini çekerken.
-Peki, tamam gideriz.

…..

Semra Arıkan SUBAT09

Hiç yorum yok: