Ne Yazmışım

8 Kasım 2010 Pazartesi

Limandaki kadın -öykü

.
Tekne limana yanaştığında,martılar çıglık çıglıgaydı yine,bulut beyazı kanatlarını alabildiğince

açmışlar,yükseklerde kıskandırıcasına birbirleriyle dans eder gibiydiler.

Gemici demir atarken başıyla işaret etti arkadaşına yarı üzgün,yarı alaycı,acıyarak:
‘’Genc kadın yine bekliyor,bu kadar güzel bir kadınım olsa bekletmezdim’’ dedi.
Kadının zarif,narin vücudunu rüzgar tüm gücüyle ürperterek kucaklıyordu.Bulutlu
gözlerini kısarak görmeye calışıyordu,belki birkaç saniye sonra sevgiyle gülümsemeyi
özlemiş dudakları yayılacaktı yüzüne..

Endişeli bakışları,arayışları gemi iyice yaklaşıp yolcular inene kadar sürdü.Başını eğdi
daha önceki günler gibi,gözlerinden yanaklarına süzüldü yine denizden aldıgı,ve
artık göz pınarlarında tutamadığı tuzlu ,duygu yüklü su.

Yine yoktu,yine kollarını açamadı,o cok özlediği bedende kavuşturamadı ellerini,
sadece hergünkü gibi martılarla selamlaşıp,rüzgarla kucaklaşmıştı,tayfaların,yaşlı birkaç
insanın acıyan bakışlarıyla.

Oysa,birlikte ne güzel hayallerle gelmişlerdi,büyük sehrin gürültüsünden,her şeyin maddiyatla
ölcüldüğü duyguların aşkların bile şekil değiştirdiği o yerden kaçıp bu denizin kucakladıgı sehre
sığınmışlardı.Birlikte yaşlanacaklardı.Denizi seviyordu,aşkları gibi berraktı deniz.Ve sonsuz
denizi,kokusundaki iyodu içlerine çekerlerdi,hep gülüseyerek.

-Birkaç ay sonra dönecegim. Seni denize,martılara ve bu küçük aşk şehrimize emanet
ediyorum.Demişti giderken.

Bes koca yıl geçti üzerinden bu sözlerin.Emanet ettiği sehir yaşlanmış,insanları
yorulmuştu,Martılar bile cogu zaman,kenarda unutulmuş,kimsesiz acımasızca yokolmaya terkedilmiş
tekneye tüneyip alay ederlerdi,bir zamanlar yarıştıklarını anlatırlarken zavallı çürümüş tekneye..

Gün batımına kadar kaldı orada,birkaç balıkçı ve onların kurdugu eğreti içki masalarının arasından
geçerken kendilerince mırıldandıkları bir şarkı içini acıttı.

Tekneden inen onca insan nereye gitmişti bir anda hepsinin bir bekleyini,vardı demek,şu an özlem
ateşini söndürüyorlardı belki tenlerindeki,kalplarindeki.

Dahada agırlaştı sanki vücudu yürürken,yıldızlar sokak lambaları gibi aydınlattı alaca karanlıgını,birkaç
sokak kedisi kılavuzluk etti,yalnızlığına.

Evine dogru yürürken uzaktan baktı,deniz rengi maviye boyamışlardı evlerini,bahçesine erguvanlar
dikmişlerdi birlikte toprakla oynayarak,gülüşerek. Duvara sarılmış selluka,evlerine sımsıkı dolamıştı
kollarını aşklarını korumak ister gibi..

Eve girdi,buz gibiyidi.Büyük umutlarla geldiği bu şehirde işte yapayalnızdı.Odalarına göz
gezdirdi,yatak odasına gecerken.Yosun kokusu sinmişti üzerine,sevgilisi için giydiği elbiseyi
cıkardı,dalga dalga saclarını bugünde rüzgar okşamıştı,yatagına uzandı,ruhu da terk etmiş bedenini
yatağa bıraktı,bilinçsizce.

Teni sevgisinin özlemiyle yanıyor,kalbi sızlıyordu.Gözlerini kapadı martıların çıglıklarıyla eşlik ettiği
geceleri düşündü,sevdiği adamın deniz tadı terini,okyanus mavisi gözlerini özlemişti.Şimdi ise
üşüyordu,dolayarak çarşafa vücudunu,bu nemli şehirde küf tutmuş anılarıyla uykuya daldı.

Sabah erkenden uyandı,bu liman kentinde güneşin doguşu,batışını kıskandıracak kadar güzel
olurdu,sevgilisiyle hep gittiği kayalıklara koştu.Güneşle birlikte
doğmak için yeniden.Yalnızlıgına güneşi ortak etti,çoğu zamanlarda yaptığı gibi.

‘’Hoş geldin’’ dedi,güneşin parlayan yüzüne.Zoraki gülümseme ile.

‘’Biliyormusun bu sabah seni son karşılayışım,gidiyorum artık bu şehirden,hergün acıyla
beklemekten yorgun düştüm,yaralarım kapanmıyor artık,gitmeliyim,sana veda etmeye geldim dedi.

Sabah kalktıgında karar vermişti,bavulu hazırladı,cok uzun seneler gecti unutuldum diye
geciriyordu içinden.Sıradan bir şeyler giyindi,beş yılı gecmişti bu sehre hapsedilmiş bir mahkum gibi
çeltik atarak,hergün yenilediği umuduyla beklemişti,martıların balıkçıların şahitliğinde..


Çantasını aldı,kapıyı cekmeden son defa baktı evinin içine,kapının tokmagına sevdiği adamın eli
degmeyeli cok zaman olmuştu, buz gibiydi kalbi gibi.Sokaktaki kedilere yiyecek bir şeyler
bıraktı,bahcedeki erguvanlara su verdi.Birlikte diktikleri minik fidan boylu bir agac olmuştu,dudaklarını
degdirdi erguvanın gövdesinden fışkıran çicekleri öptü usulca.’’unutulduk bu sehirde’’ dedi

usulca,sitemle

Doğruldu,hızlı ama telaşsız dar sokaklardan gecti,egri büğrü taşlarına hüzünle basarak
yürüdü,balıkçıya ,ıvır zıvır satan yaşlı kadına dönecekmiş gibi eliyle veda ederek uzaklaştı,limana
vardı,bir süre bekledi,oturdu yüregi gibi eskimiş bir bankın üzerinde,denize baktı dertleşti son
defa,vedalaştı.

–Gidecegim sehirde seni görebilmek artık cok zor dedi, deniz cevaplar gibi kıyıya vuruyordu kendini
küçük dalgacıklar yaparak.Gün bitmek üzere idi artık.

Hep gelişini umutla beklediği tekneye bu defa kendi binmişti,martıların çıglıklarıyla,deniz,liman
lambası,oturup beklediği eski bank,unutulmuş tekne kalıntısı yolcu ediyorlardı.Dönüp son kez,baktı
bulutlu gözleriyle ,güneş batıyordu,ama neden bu defa batarken kırmızımsı aşk elbiselerini
giymemişti,hüzün renklerine bürünmüş batıyordu.göz yaşlarını bıraktı son defa denizin dalgalarına.

‘’Beni unutmayın vefasız sevgili gibi’’ diyebildi dudagı titreyerek,rüzgar her zamanki sehvetiyle
kucaklamadı,yumusak dokunarak ugurladı.uzaklaşarak gözden kaybolmaya başladıklarında.

Limana yeni bir gemi yanaşmış,yolcular arasından,eski tanıdık bir adam indi yılların özlem yükü
ile bekleyenini arar gibi deniz gözleriyle etrafına bakındı,yosun kokan adam.
Ve
Yasa bürünmüş akşam karanlıgı,sehri esir almıştı,rüzgarın ve martıların hüzünlü sessizliğiyle….



Semra A.

28,01,08

Hiç yorum yok: