Ne Yazmışım

8 Kasım 2010 Pazartesi

Acının Doğurduğu Şizofren Umut

Esin, çalıştığı dergiye hazırlayacağı ayın röportajı için, tanınmış ve başarılı doktorlardan biri olan Ümit Bey ile görüşmek üzere o gün hastaneye gelmişti.


Biraz heyecanlı hissediyordu kendisini, önemsiyordu bu işi.

Hastaneye vardığında önce etrafı dolaşıp gözlemlemek sonra da doktorla yazısı üzerine sohbet etmeyi planlamıştı.

Planladığı gibi de oldu. Doktorla birlikte sessiz bembeyaz koridorlardan geçerken etrafında gözüne ilişen her görüntüde birkaç saniye kalıyordu.


Kalabalık ama sessiz, telaşlı ama sakin bir ortamdı. Etrafında bir hareketlilik vardı da gürültüsüzdü. Parmak uçlarında yürüyor, birilerini ürkütmekten çekinir gibiydi.


Esin'in pencere kenarındaki adam dikkatini çekti. Yaşlı, eski bir liman gibi bekliyordu yola diktiği fersiz gözlerinde solgun bakışları vardı.

-İşte böyle küçük hanım dedi. Doktor

Doktor Ümit kırkbeş yaşlarında uzun boylu, saçları kalın telli ve tümü grimsi beyazdı. Dalında oldukça başarılı biriydi.

-Size küçükhanım dedim ama. Dedi. Doktor aslında soru olmayan bir cümleyle, yanıt bekler gibi. Esin itirazı olmasına rağmen.

-Önemli değil. Dedi. Nezaketen

Sessiz küçük adımlarla ilerliyorlar arada soruları cevaplıyordu doktor, dikkatli bakışları sürekli etraftaydı. Esin insan üstü sabrına hayran kalmıştı o saatlerde şahit olduğu kadarıyla.

Esin, bir yandan onu can kulağıyla dinlerken diğer yandan odaların içindeki hayatlara anlık senaryolar kurguluyordu zihninde.

Birden yollarını kırk yaşlarında görünen ama nedense daha genç olduğunu tahmin ettiği bir kadın kesti. Çökmüş omuzlarından düşmüş siyah bir hırkanın ucunu çekiştiriyor bir yandan da yorgun ama sevinçli bir ses tonuyla.

Doktorun koluna yapışıp

-Geldi.. Mektubum geldi.Dedi. Heyecanla.

Küçük solgun mumlar yanıyor gibiydi gözbebeklerinde, çenesinden boynunun altına kadar uzanan derin çizgi şeklinde yara izleri vardı.

Esin bir an irkildi. Doktor ise gayet soğuk kanlı ve sevecen bir gülümseme ile

-Öyle mi ne güzel bir haber bu.

-Evet. Dedi. Kadın yerinde duramıyor, sanki yüzünde yıllardır acı barındırmış gibiydi hatları.

Doktorun önlüğünden çekiştirip bayram yerine koşan bir çocuk heyecanıyla, odasına sürüklemeye çalışıyordu. İtiraz etmedi doktor da yadırgamadığı tepkisine.

Başıyla, gel der gibi işaret etti. Şaşkın bakan Esin e
hiç ses çıkarmadan takip etti onları.

Doktoru odasındaki koltuğa oturttu kadın. Avucundaki kağıdı elleri titreyerek açmaya çalışıyordu. Esin’e o an da ayıracak zamanı yokmuş gibi ilgisizdi kadın. Sonra doktorla yalnız olmadıklarını yeni fark etmiş gibi başını Esin’e doğru çevirip küçük bir gülümsemeyi feda eder gibi ödünç bıraktı gözlerine.

-Eşimden geliyor dedi. Kısaca ona bir şeyler anlatmakla kaybedeceği zamanı kıskanır gibi.

-Dinle bak ne diyor doktor. Artık çocuklar tamamen iyileşmişler hatta onları kreşe götürüyormuş.

Gözyaşları indi, bakışlarını doktorun sevecen yüzünden alıp duygularını anlamasını ister gibi

Esin'e baktı. Kurumuş dudaklarına zoraki bir gülümseme ekleyerek.

-Üç yaşındalar, yavrularım benim. İkizler biliyor musun dedi Esin’nin nutku tutulmuştu. Hiçbir tepki veremiyor, gözlerini kadından ayırmıyordu.

Doktora dönüp devam etti.

-Uzun yazamamış vakti olmuyormuş gelecekmiş belki yakında, kesin değil diyor ama bakalım, ben yine de bekleyim onları aniden gelmeye karar verirlerse, ya da ben yakında iyileşir yanlarına giderim dedi. Gözlerinden inen yaşları avucunun içiyle silerek

-Dimi doktor ? Yakında belki dimi .? Dedi.

-Olabilir tabi Canan . Dedi. Yavaşça doğruldu , elini omzuna koyarak

-Belki de çok yakında dedi. Umutlu bir cevaptı bu Canan için.

Canan bu arada zarfı bir hazineyi herkesten kaçırır gibi saklayarak katlatıp hırkasının cebine sokuşturdu elini çıkarmadı cebinden, kağıt parçasına yapışmış gibi tutuyordu.

-Ben bahçeye çıkıp hava alayım, bir daha okuyayım dedi. Kendince bir güçle hızlanıp yanlarından ayrıldı.

Esin ne olduğunu anlamamış ama içine kocaman bir sıkıntı oturmuştu. Doktor şaşkınlığını anlamıştı. İçine derin bir nefes çekerek.

-Çok acı bir hikaye bu dedi. Esin in göğüs kafesi daralmış, nefesini hissetmiyor gibiydi. Gözlerini doktordan ayırmıyordu.

-17 Ağustos deprem felaketini hatırlıyorsunuz değil mi ?

-Unutulmadı ki , hatırlayalım, faciaydı. Dedi sesi kederli çıktı.

-İşte o deprem Canan’ın iki çocuğunu ve eşini kopardı onun hayatından. O gece dışarı kaçma şansı olamamış çocuklarını kucaklayıp boş bulduğu kendince güvenli yerlere saklanmaya çalışmış. Nereye kaçsa o acımasız gürültülü sarsıntıya yakalanıyormuş, sığındığı bir boşlukta buldular Canan ı , ama o korku ve şoktan çocuklarını o kadar sıkmış ve üzerine bastırmış ki, çocuklar nefes alamamış, can havliyle çırpındıkça elleriyle boynunu tırmalamışlar bir soluk için

Esin gözyaşlarını saklamıyordu. Gözbebeklerinin meydanında kocaman bir ateş yanıyor gibi hissediyordu.

-Aman tanrım, ne büyük, ne ölçüsüz bir acı dedi. Zor çıktı kelimeler ağzından.

-Çıkardıklarında kendisi de şoktaymış eşi bulamamış, bugüne kadar haber almadık kendisinden. Her türlü tedaviyi reddediyor bir türlü kabullenmiyordu.. İyi göründüğüne bakmayın, değil dedi.

-Ee.. mektup dedi şaşkınla, sonrasında çok ta anlamı olmadığını düşünerek.

-O mektup yeni geldiği haftalarda bir hemşire arkadaşımızın düşüncesi, onun mutlu olması için yazdığı birkaç kelime iki yıldır aynı mektubu hep yeni geldi zannedip sevinçle koşuyor okuyor, en azından gündüzleri huzurlu ve mutlu. Gecenin karanlığı indiğinde Canan için kabus oluyor.

-Gözyaşlarına hakim olamıyor, sürekli kendini sıkmak istercesine dudağını ısırıyordu, burnu kızarmış gözleri şişmişti Esin in.

Doktor Esin i teselli etmeyi düşünmedi. Kendinin bile içi bunca zamandır nasırlaşmamıştı, acısı.

-Ama ya gerçek. Bir gün öğrenecek. Dedi. Esin bir çıkış kapısı arayan cümleler kuruyordu ışıksız olduğunu tahmin ederek.

Doktor bakışlarını bahçede kendi kendine gülümseyen elindeki kağıt parçasını göğsüne bastıran Canan a dikerek derin ve sıkıntılı bir nefes çekti. Maalesef bunu öğrenecek kadar ömrü olmayacak dedi.

Esin artık dayanamayacağını anlayıp gözlerini yüzünü telaşla sildi.

-Doktor Bey bağışlayın, röportaja sonraki gün gelip devam etsek, kendimi iyi hissetmiyorum.Dedi
-İyi misiniz ?
-Eh işte ne kadar olunursa bu durum karsında.
-Peki o zaman başka gün devam ederiz dedi.

Tokalaşıp ayrılırken bir daha oraya gelebilecek gücü olmayacağını düşünüyordu. Ayaklarına beton dökülmüş gibiydi, yürümekte zorlanıyordu.

Dışardan koşar adım bir kadın Esin in takatsizleşen omzuna çarparak içeriye girdi.

-Doktor Bey, Doktor.. yeni bir mektup geldi. Çabuk gelin.

Esin bahçeye zor attı kendini. Kenarda bir taşın üzerine bıraktı külçeleşen bedenini..



Semra Arıkan -eylül2009

Hiç yorum yok: